

FEHİM BEY VE BİZ ALMANCAYA ÇEVRİLDİ
Cumhuriyet devri şiir ve hikâyelerimizin yabancı dillere çevrildiği, tanınmış Avrupa dergilerinde basıldığı haberlerine, sanat dergi ve sayfalarımızda, bir iki yıl var, sık sık raslıyoruz. Yabancı dillerde çıkan bu, günümüz örnekleri o dillerin sanat erlerince, sanat çevrelerinde nasıl karşılanmakta, ne şekilde değerlendirilmekte; bunu bir araştırma genişliğine erişemiyen, haber çerçevesinde kalan o kısa notlardan öğrenemiyor isek de, gösterilen ilginin gün geçtikçe artışı, güvenimizi destekliyor.
Bugün için Türk eserlerinin yabancı dillere çevrilmesi çalışmaları, İki koldan yürüyor. Birincisi AvrupalIların yaptıkları çevirmeler; İkincisi doğrudan doğruya, yabancı dili anadilden çevirme yapacak kadar iyi bilen genç sanatçılarımızın çevirmeleri. Bir yandan, İstanbul’da Panayot Abacı’nın Ekim 1954 başından beri çıkarmakta olduğu, Elen dilinde “Pirsos” aylık fikir ve sanat dergisinde her sayı genç edebiyatçılarımızın eserlerinden çevirmelere rastlayıp yine İstanbul Amerikan Koleji’nin bu yıl yayınlamaya başladığı “The Spectrum” edebiyat yıllığında günümüz edebiyatından İngilizceye geniş ölçüde çevirmeler buluyor; öte yandan Lütfi Özkök, Tahir Pamir, Turhan Doyran gibi İsveç’te, İtalya’da, Fransa’da bulunan genç sanatçılarımızın çalışmalarının da, Cumhuriyet devrinden İsveç, İtalyan, Fransız dillerine yapılan çeviri sayısım hızla arttırdığını görüyoruz. Bütün bunlar yakın zamanda verimli sonuçlar verecek davranışlar olmakla beraber yazarlarımızı tanıtma, sanatlarını inceleme, eserlerini bütün olarak çevirme işlerinde, metodlu öncülükleriyle Alman bilginleri, yine başta geliyor.
“Tercüme” dergisinde yayınladığım bir yazıda (sayı 53-54, Aralık 1951. Ayrıca bak. Varlık, Mayıs 1951), Alman diline o güne kadarki Türk hikâye ve roman çevirilerinin tam bir listesini vermek istemiştim. O listenin öbür dillerdeki, çeviri toplamlarıyla karşılaştırma kabul etmez kabarıklığı, deminki yargımın doğruluğunu gösterir. O günden bu yana bu listeye gerek şiir, gerek hikâye kollarından yeni eklemeler oldu. Bu yazıda bunlardan yalnız Prof. Schimmel – Tarı (Annemarie Schimmel) in büyük bir Doğu şiiri antolojisinde Türk şiirine ayırttığı bölümün önemine işaretle yetiniyor (bk. Varlık, Şubat 1953), bu yazımda asıl, Türkçe’den Almancaya son çeviriler arasında, bütün bir kitap olarak “Fahim Bey ve Biz” üzerinde durmak istiyorum.
Abdülhak Şinasi Hisar’ın “hikâye” adını verdiği bu romanı, 1941’de çıkmıştı. Sevimli kahramanı Fahim Bey, Hüseyin Rahmi’nin alt katları yansıtan romanlarına paralel olarak; kayıp, eski, bugün masallaşmış İstanbul’un orta ve yüksek katlara vergi renklerini, geleneklerini, havasını yaşattığı kadar, değişecek, nitekim değişmiş dış çevreler, dekorlar ortasında, ölümsüz bir insan karakterini de veriyordu. Sevilen, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1942 roman ve hikâye mükâfatında üçüncülük kazanan eser, 1943’te ikinci baskısını yaptı. Kitapçılarda hiç kalmamış kitabın üçüncü baskısı da bugünlerde çıktı.
Almancaya tam olarak çevrilen yeni romanımız “ Fahim Bey ve Biz” dir. Varlık okuyucularının, Türk edebiyatı hakkında görüşlerini (bk. Varlık, Temmuz 1952), devrim Türkiyesi üzerine sosyal bir inceleme, “Avrupalılaşma yolunda Türkiye” isimli eserini (Die Türkei aur dem Weg nach Europa; kitabı tanıtan yazı, Varlık, Nisan 1953) bildikleri Dr. Friedrich von Rummel’in çevirdiği “ Fahim Bey ve Biz’’ Felemenk başkentinde, Lahey’de basıldı: Abdülhak Şinasi Hisar, Unser guter Fahin Bey, Eine Lebensgeschichte, Berechtigte Übertragung aus dem Türkischen von Friedrich von Rummel, Mouton & Co. Den Haag 1954, 175 sayfa).
Fahim Bey’e karşı sevgi ve hayranlığını Varlık’ta çıkan konuşmasında (Temmuz 952): “Abdülhak Şinasi Hisar, ‘Fahim Bey ve Biz’ ile biz Avrupalılara mühim bir ders vermektedir. Garp dünyası, dış terakkisiyle ölçüsüzce övünerek boş faaliyetlere, mânâsız muvaffakiyetlere tapmıya düşkündür, insanların asıl kıymetlerinin şahsi hislerinde, rüya ve hayallerinde saklı olduğunu Fahim bey, bize hatırlattı.” cümleleriyle belirtmiş ve “Garbın Don Kişot’u ve Rusların Oblomov’u yanında yer alan şarkın bu hayalperesti Fahim Bey tercümesini o günün iktisadi buhranı karşısında daha bastıramadığını” söylemişti. Dr. von Rummel, güzel, dikkatli çevirisini Felemenkte bastırmak imkânını bulmakla şimdi bu isteğini gerçekleştirmiş oluyor.
Fahim Bey’in Almancasının birkaç bakımdan mükemmel, tam olduğunu belirtebiliriz. Bir kere von Rummel titiz bir çevirici; Ömer Seyfettin – Sait Faik arası hikâye ve romancılarımızı incelediği kadar daha sonraki şair ve yazarlarımızı da takibeden bir sanatsever. Sonra “Fahim Bey ve Biz” in Almancası ayrı bir mutluluğa erişmiş, yatır. Eserin yayınlanmak üzere olan İngilizcesi de, Türkçede gecikmiş üçüncü baskı ile bu Almanca çeviriye dayanıyor. Çevirisine eklediği “son söz” de F. Von Rummel, kitap ve yazarı üzerine bilgi verir. Her şeyden önce romanın değerlendirilişi yönünden önemli olan bu tanıtma bölümünü kısaltmadan çeviriyorum:
“Fahim Bey ve Biz”, 1941’de İstanbul’da yayınlandı; Türkiye’nin günümüz edebiyat ürünleri arasında orijinal bir eser olarak dikkati çekti. Alışılmış mânada ne bir novel, ne de bir roman olan Fahim Bey, dış vakası az bir “hayat hikâyesi” dir; eserde garip tabiatlı, sempatik kahraman Fahim Bey’in içinden geçen ruh olayları bile, çevresinde yarattığı reaksiyonlar, yansımalar halinde verilir. Kitabın sanat değeri, asıl, akıl ermez bir insan olan Fahim Bey hakkında hüküm veren çeşitli anlayışlara sahip kimselerin birbirine aykırı, kullanılışları kesin, ince ve sakin bir humourla karışık görüş ve kanaatlerinin karşılaştırılmasındadır. Yazar neticede, künhüne erilemez bir muamma olarak hayata — bilhassa iç hayata — bakar ve bizim hüküm verme, anlama kudretimizin, derin temellere dayanan psikolojik tenkidine varır. Fahim Bey hayata yenilmiştir; bütün tasavvurları boşa çıkmış, yükselen hayat eğrisi, humorla tasvir edilen başlangıçlardan sonra, menfaatlerini kollamayı bilmeyişi, gerçek duygusuna bağlanmayışı neticesi, diplomatların büyük dünyasında çabucak aşağı doğru kıvrılıvermiştir. Haksızlıkları tamir, aksamalarla mücadele etmek için — bu noktada yeterince faal değil Fahim Bey — birçok bakımlardan benzediği gezgin şövalyeler gibi yollara düşmemekle beraber o, sonunda er geç başaracağına imanı asla sarsılmayan bir iyimserlik Don Kişot’udur. Bütün hezimetlerine rağmen bir galipten farksızdır Fahim Bey: Tasavvurlarını gerçekleştiren hayalinin yeşeren dünyasında yaşar daima. Kurmayı düşündüğü şirket işi suya düşünce, kiraladığı yazıhaneye kapanır, hayal müşterilerle haberleşme dosyaları, hayal kazançların defterlerini tutar; siparişleri kayıt, yazdığı-aldığı mektupları tasnif eder; buhran zamanları için tedbirli olmak üzere hayalde ihtiyat akçeleri ayırmayı bile ihmal etmez. Bu “hayat yalanı” içinde Fahim Bey, tamamen mesuttur. Rus yazan Gonçarov’un “Oblomov”u gibi kendisini tekit ve tasdik hususunda dışarıya karşı aktif olmaya muhtaç değildir. Çevre, Fahim Bey’in oyununda sadece ruhî kargaşalık belirtileri görür. Ama bize söyleyecekleri vardır Fahim Bey’in: Fahim Bey, hayatta dış başarıların ne derece boş, nafile olduklanır; fantastik bile olsa iç yüzlerimizden ne kadar çok yıprandığımızı hatırlatır. Kendisinin bilhassa karşılaştığı hayat engellerini Fahim Bey, iç benliğine yaklaştırmaz hiç. F. Th. Vischer’in “Auch Einer”i gibi, bu engellere karşı isyan etmek şeklinde boşuna bir denemeye de lüzum görmez bu yüzden. Chr. Andersen’deki o her şeyi gören, pek çok insana hayatta her şeyi berbat, saçma, eciş büçüş gösteren şeytan aynasının, onun kalbine, bir parçası olsun sokulamamıştır. Fahim Bey’e her yerde, her zaman rastlanabilir. Üzerindeki şarklı örtü, onu sadece kendi atmosferinde anlamamızı kolaylaştırmaktan öteye geçemez. Ama bu arada, hülyalı sessizlikleri ancak sayısız saatlerin, sakin bir kalp çarpışına benzeyen tiktaklarıyla bozulan, eski Türk konaklarının tasvirinde görüldüğü şekilde “içerlek” tasvirler gibi nadir kısımlar da bulunur kitapta.
Kitabın yazan Abdülhak Şinasi Hisar, 1888’de İstanbul’da doğdu; tanınmış edib Mahmud Celalettin’in oğludur. Ezcümle Pariste Ecole Libre des Sciences Politiques’de okudu, 1921’den sonra çeşitli yazılarıyla tanındı. İlk büyük eseri olan “Fahim Bey ve Biz’’ ile çağdaş Türk yazarlarının ön safında yer aldı. Bir başka eserinde “Boğaziçi Mehtapları”nın ve eski Türk hayatının şiirini duyurdu (Bu eserden bazı parçalar E. von Rummel tarafından almancaya çevrilmiş, F. Babinger şerefine yayınlanan “Serta Monacensia” ya alınmıştır; Leiden 1952). Artık sapıtmış bir geçmiş zaman adamı, “Çamlıca’daki Eniştemiz”in kahramanıdır. Nispeten kısa bir novelinin (Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Leyhliği) konusu; alafranga, kibar bir Türk’ün sonunda “Avrupanın yaldız, eğreti terbiyesi”nden bıkıp sıyrılarak bir şeyh hayatı sürmesidir.
Eserinin yakın aralıklarla Almanca ve İngilizce yayınlanması dolayısıyla üstad Abdülhak Şinasi Hisar’ı candan tebrik ederken, edebiyatımızın enteresan tiplerinden biri olan Fahim Bey’in dünyaya açılması gibi mutlu bir olayda himmetini esirgememiş Dr. von Rummel’in başarısını da kutlamak, bizim için en önce bir sanat borcudur.