Günün saçlarını ören bakışlarıyla
dergâhında sere serpe güneşin köpek dişleri
bir bulut sancılı Yahya, bir bulut sancılı
insanlar gördüm yolunda
her adımda kumaşta yerini bulan
kan lekeleri gibi damla damla
yaz, tuhaf bir alışkanlık buranın taşlarında
yol uzanıyor Yahya, sancılı bir yol
kendi kalbini besleyen bir nehir yatağı
kıldan ince bir iltihap, ne tuhaf
ellerimi sürdüğüm bu taşlar Yahya
benimdi dokunduğum
yaz sancısıydı bulduğum dallarda
bir sanduka sancılı Yahya, bir sanduka
hür kaldım, âzâde
yuva olsun sandukan
güneş misali gerilip sergilenen bana
bir sanduka sancılı Yahya, bir sanduka
soyulsun bahçenin gün yüklü yeşili
yüklüyüm, sırtımda kimsesiz bir Üsküdar çağı
ölüme dayalı merdiveni
sanki samur taşları dizilmiş gözlerime
bir sanduka sancılı Yahya, bir sanduka
hakikât, çamaşır ipi gibi iki hane arasında
çığlık çığlığa Yahya, çığlık çığlığa
Bu şiirim, Gebe Dergi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.